DÜNYA MALI GÖZÜMÜZDE ÇOK BÜYÜYOR YA BİDE ONUN SORUMLULUĞU VAR...UNUTMAYALIM...
Bir gün padişah, cariyesine yatakları hazırlamasını emrediyor. Ailesi ile birlikte dışarıya çıkıyor. Cariye de, “peki efendim.” diyerek derhal kuş tüyü yatakları hazırlamaya koyuluyor. Derken, havanın sıcaklığı, biraz da yorgunluk nedeniyle cariye dayanamıyor ve tefekküre dalarak, “İlahi Ya Rabbi! Onlar da dokuz ayda dünyaya geldi ben de dokuz ayda dünyaya geldim. Onların yediği börek de undan, benim yediğim çörekte undan. Onların giydiği elbise de yünden benim giydiğim elbise de yünden. Ama arada fark var. Onlar padişah ben ise cariyeyim. Hiç olmazsa bi yatayım.” diyor. O kuş tüyü yatakta uyuya kalıyor. Sultan, hanımı ile birlikte odaya girince, bir bakıyor ki cariye yataklarında yatıyor, hemen eline kırbacı alarak, iki tane vuruyor. Kız ağlayarak uyanıyor. Üçüncü kırbacı vurunca gülmeye başlıyor. Cariye gülünce, Belh şehrinin padişahı İbrahim bin Ethem; “Niye güldün” diye sorunca, o cariye şu ibretlik cevabı veriyor: “Padişahım, özür dilerim. Ben küstahlık ettim, hata ettim, hatamı anladım. Geç gelirsiniz sandım. Yatağa uzandım, uyuya kalmışım. Yalnız Senin vurduğun kırbaçla ciğerim yandı. Uyku semesi ağladım. Uyandıktan sonra aklıma geldi. Ya Rabbi! Bu dünyada ben beş on dakika kuş tüyü yatakta yattım da kırbaçlar yedim. Acaba kıyamette, Cenab-ı Zülcelâl Hazretlerinin adil sıfatıyla, bu padişah bu kadar kuş tüyü yatakta yattı, ne kadar kırbaç yiyecek diye aklıma geldikçe düşündüm, gülmeye başladım.”
Padişah bu sözler karşısında hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. Seni affettim. Sen burayı bırak diyor. Köleliği, cariyeliği bırak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder